KATLİAMIN ADI… TAŞ OCAKLARI…

Cengiz Erdil 4 Kasım 2019

 www.gazetepencere.com

KATLİAMIN ADI… TAŞ OCAKLARI…

İnsanlar, tarih boyunca toprakları için öldüler, öldürdüler. İnsanoğlunun toprakları çevreleyip, “Burası benim” demesiyle tarihin çarkları da ölme öldürme arasında dönmeye başladı diyebiliriz.

Anadolu insanı toprağı binlerce yıldır  ‘ANA’ olarak bildi. Nazım Hikmet, “Türk köylüsü için , “Topraktan öğrenip kitapsız bilendir” diyor. Pratiğimizle deneyim kazandığımız bir gerçek elbette. Ben de toprağın önemini böyle bir pratikle kavradım.

TRT Muhabiri olarak 80’li yıllarda Trabzon’da çalıştım. Çaykara ilçesinin dağ köylerinde, dere kenarlarındaki toprakları küfelere doldurup, kan ter içinde dağlardaki evlerine taşıyan köylüleri görünce şaşırmıştım.

Bu topraklarla evlerinin çevresine küçücük sebze bahçeleri kuruyorlardı. Onların gözlerindeki toprağa duyulan sevgi ve saygıyı hep hatırlarım.

Ve toprağın ölümü gelir aklıma.

İnsanlık hayat bulduğu, uğruna nice insanı bağrına gömdüğü toprakların sonunu hazırlıyor. Kimyasal ilaçlar, maden sahaları, düzensiz yapılaşma ve daha nice olumsuz insan icadı, toprak ananın bereketini bitiriyor.

Olumsuzlukları bir süre için gidermek mümkün. Ancak bir toprak ve orman düşmanı var ki, onun zararını telafi etmek çok zor. Taş ocakları…

CİNAYETLE SONUÇLANAN TALAN

Ali Ulvi Büyüknohutçu, çevreci bir yurtseverdi. Antalya Kent Konseyi’nin aktif bir üyesiydi. Antalya’da yağma düzenine karşı mücadele veriyordu. Ben de radyo programı hazırladığımız yıllarda kendisiyle sık sık röportaj yapardım. Finike ilçesi yakınlarındaki taş ve mermer ocakları, çam ormanlarını ve narenciye bahçelerini yok ediyordu. Büyüknohutçu, mahkemelerden kararlar aldırıp buradaki çalışmaları durdurdu. Ancak Ali Ulvi ve eşi Aysin, iki yıl önce bir kiralık katil tarafından öldürüldü. Tetikçi de cezaevinde intihar etti(!). Finike’nin asırlık çam ormanlarının yok olması için bazıları her şeyi göze almıştı.

TALAN NASIL BAŞLADI?

2004  yılında yürürlüğe giren Maden Yasası, arazi  ve orman katliamın başlangıcıydı. Orman içlerinde, dağ yamaçlarındaki tarım alanlarında, narenciye bahçelerinde taş ve mermer ocaklarının sayısı birden arttı.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü verilerine göre, Türkiye’de 2 bin 241 ruhsatlı taş ve mermer ocağı var.  İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi verilerine göre ise, irili ufaklı, izinsiz taş ocağı sayısı 80 binin üzerinde. 15 yıl içinde binlerce dönüm verimli alan yok olup gitti.   Yok olan arazi ve orman varlığı konusunda devletin bir verisi yok. Araştırma yapması gereken üniversitelerden ses çıkmıyor. ‘Araştırma yapayım’ diyene zaten cesaret madalyası verilmesi lazım.

TURİZME DARBE

Taş ocaklarında ruhsatlı ve büyük alanları kaplayanlara bir bakalım.

Bunların çoğu ülkenin turizm beldelerinde. Antalya’da 195, Muğla’da 123, Aydın’da 28, Mersin’de 70 taş ocağı var. Bunlar binlerce dönüm alanı kaplıyor. Doğayı geçtik, Anadolu uygarlıklarının izlerini barındıran tarihi mekanların  olduğu yerlerde bile taş ocakları var. (Herhalde antik kalıntılara bakıp, ‘buralarda taş vardır’ diyenlerin ülkemize özgü başarıları diyelim)

Turizm gelirlerine bel bağlayan ülke işte böyle ayağına sıkıyor.

ÇARE NEREDE?

Ormanda ağaç keserseniz, orman kendini yenileme gücüne sahip. Ama taş ocağı varsa bu mümkün değil. Çünkü fidelerin büyüyeceği araziyi çalıp götürüyorsunuz. Orası artık hayat bitmez yabancı gezegen sahasıdır. Ayrıca arazi değişikliği yeraltı sularının derinlere kaçmasına neden oluyor. Yani arazi susuz kalıyor. Yağmur bile fayda etmiyor, arazi su tutmuyor.

‘Taş ve mermer olmasın mı?’ Dediğiniz zaman bunu yanıtı basit. Taş ve mermeri yeraltı ocaklarıyla ve denetimi yüksek sistemlerle çıkarmak mümkün. Bu pahalı ama doğayı biraz olsun koruyorsunuz, üst tabakadaki arazi zarar görmüyor.

Türkiye dünyada taş ve mermer ihracatında ilk üçte. Ham taş ve mermer  öyle büyük kazanç sağlamıyor, işlemeniz lazım.  Neyse, önce bu para hırsından vazgeçmeliyiz ki; dünyanın aranan doğa düşmanı biz olmayalım.

Cengiz Erdil 4 Kasım 2019

 www.gazetepencere.com